Algıları yönlendirmek
Takvim-i Vekayi ve Ceride-i Havadis döneminden beri bu ülkede gazetecilik ilkeleri ve nosyonu tam olarak yerli yerine oturmamıştır. Gazetecilik aslında ruhunda muhalefet olan bir meslektir. Kimsenin göremediğini göreceksiniz, korkmadan, kimseden korkmadan yazacaksınız. Yazdıklarınız iktidara biçim verecek, yönlendirecek nitelikte olacak. İktidar körlüğünde olanların, iktidar kibrinde olanların kibrini ortadan kaldıracak, onları hizaya getirecek ve insanlarımızın arzuladıkları dünya görüşlerine, demokrasiye ve insan haklarına yaklaştıracak. Maalesef, gazeteciliğin bu topraklarda başladığı ilk günden bu yana böylesi bir gazetecilik anlayışı hiçbir medya organında uygulanmamıştır. Medya patronları kendilerinin ikinci ve üçüncü işlerini tahkim edecek nitelikte, sipariş kalemlerle işlerini yürütmeye çalışmışlar, iktidarlarla içli dışlı olmuşlar, iktidarlardan bir ihale koparabilmek için bin türlü takla atmışlardır. Bazı dönemlerde iktidarlarla içli dışlı olan gazeteler için bu ülkede üretilmiş bir kavram vardı: “Besleme medya”… Son dönemde bu kavram dönüştü, dönüştürüldü ve yandaş medyaya tahvil edildi. Artık iktidarın her dediğine eyvallah çeken, onun buyurganlığına teslim olan, insanların zihinlerini dönüştürmek ve değiştirmek, yapılanları insanların rızasını üretmek için çabalayan bir medya anlayışı türedi.
Hatırlarsanız Turgut Özal da zamanında kendisine muhalefet eden gazetelerden bıktığı için, “Bu ülkede iki buçuk medya bırakacağım” diyordu. Rahmetlinin kurguladığı medya ortamı, bir nevi oluştu gibi… Artık iktidarı her türlü destekleyen medya yanında sadece kendi kaynaklarıyla yaşamaya çalışan bir medya ortamı var. İktidarı eleştiren medya, muhalefet eden medya, yani gazetecilik nosyonunu yerine getirmeye çalışan medya buçuk olarak takdim edilebilir bir niteliğe kavuştu.
Bu medya anlayışının düzlemde olduğu siyasal anlayış da insanların zihinlerini sadece iki tercihe yöneltiyor. Türkiye’de sanki sadece iki parti varmış gibi bir algı üretiliyor. Bu algı üzerinden yürütülen siyasal manevralarla, insanlarımız aynı potanın içinde eritilmeye çalışılıyor.
23 Haziran’da İstanbul’da yapılacak yenilenen Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde yaşadığımız atmosfer aynen bu minvalde. Türkiye’de sadece iki parti varmış gibi bir hava yansıtılarak televizyon tartışması yapıldı Pazar günü. Oysa seçime sadece AK Parti ve CHP değil, birçok siyasi parti katılıyor. Ne kadar objektif olursa olsun, moderatörü ne kadar objektif davranırsa davransın, Pazar günkü program, Türkiye’de hem siyasi mecranın, hem de siyasal düzlemin, bir masa başı kurgusu olduğunun, algıların yönlendirilmeye çalışıldığının göstergesi olmuştur.
Yandaş, ama kime yandaş? Maalesef, bu medya anlayışı, tarihin hiçbir döneminde millete yandaş olmamıştır… Bu medya anlayışı kendine yandaştır… Menfaatine yandaştır… Plazalarında kendileri için oluşturdukları suni, bir nevi fanus içindeki renkli, bir eli yağda bir eli balda, bolca cümbüşlü hayatları devam etsin diye, kavramları çarpıtmaktan, demokrasiyi paspas etmekten, birilerinin davulunu çalmaktan, militarist iradeye selam çakarak hizaya gelmekten geri kalmazlar… Hukukun, din ve vicdan hürriyetlerinin çağdaş ülkelerdeki gibi yaşanması söz konusu olduğunda, “Bizim kendimize ait şartlarımız var” türküleriyle, milleti oyalamaktan, beyinleri iğdiş etmekten geri durmazlar. Bu medya anlayışı, ötekileştirmeye çalıştığı bu ülke insanının hak arama mücadelelerinin üzerini örterek, türlü dalavereler yaparak, her dönemde adaleti yerle bir ederler. Menfaatleri söz konusu olduğunda, müsebbibi oldukları iktidar tablosundakilerin beceriksizliklerini görmezden gelirler… İşlerine geldi mi çark edip, başka bir türkü söylemeye başlarlar. (Milli Gazete)