Adı unutulmuş bir yiğit 2
Hür bin Yezid...
...- "Öyleyse Allah'a yemin ederim ki, ben de seni asla bırakmayacağım." dedi.
Aralarındaki konuşma uzayınca, Hür, Hz. Hüseyin'e (a.s) şöyle dedi:
- Ben seninle savaşmak için görevlendirilmedim. Sadece Kûfe'ye götürünceye kadar senden ayrılmamak üzere memur kılındım. Madem bunu kabul etmiyorsun, bari öyle bir yolu seç ki, ne seni Kûfe'ye ulaştırsın, ne de Medine'ye geri döndürsün. Böylece bu yol seninle benim görüşümün ortasında olur ve ben de fırsattan yararlanıp İbn Ziyad'a mektup yazarım. Bu arada sen de istersen Yezid b. Muaviye'ye mektup yazarsın! Belki bu vasıtayla Allah bana bir çıkış yolu nasip eder de beni sana karşı savaşmaktan ve seninle ilgili kötü işlere bulaşmaktan kurtarır.
Hür, kimin karşısında olduğunu çok iyi biliyordu, bir tarafta İmam Hüseyin ve diğer peygamber çocukları, bir tarafta da, Ümmetin Halife’si (Yezid) islam devleti vardı, nasıl yapsam da ne kendimi, ne peygamber çocuklarını nede Halife’yi (!) zor duruma bırakmadan bir orta yol bulmanın uğraşı içindeydi.
Neyneva’da konakladıklarında bir ulak gelerek İbn Ziyad'dan Hür'e bir mektup getirdi. Mektupta şöyle yazıyordu:
- Bu mektubum eline ulaşır ulaşmaz, Hüseyin'i durdurup baskı altına al. Onu sığınak bulamayacağı düz bir vadiye ve otsuz-susuz bir yere sevk et. Elçime de, sürekli seninle birlikte olması ve senin, benim emirlerimi yerine getirtip getirmediğinin haberini bana getirmesi için, senden ayrılmama emrini verdim. Vesselâm.
Hür mektubu okuduğunda, Hz. Hüseyin'in (a.s) ashabına dönerek şöyle dedi:
- Bu, Ubeydullah b. Ziyad'ın mektubudur. Bu mektupta, mektubu elime geçtiği yerde sizleri durdurup baskı altına almamı emrediyor. Bu da onun elçisidir; onun emrini yerine getirinceye kadar ona, benden ayrılmamasını emretmiştir.
Sonra Hür b. Yezid, İmam Hüseyin (a.s) ve ashabını susuz ve bayındır olmayan bir yerde konaklamaları için zorlamaya başladı. Hz. Hüseyin (a.s) ona şöyle buyurdu:
- Bizim Neyneva, ya Gaziriyye'de ya da Şufeyye'de konaklamamıza izin ver.
İbn Ziyad'ın gönderdiği casusun kendisini takip ettiğini bilen Hür, ne yapacağını bilemiyordu. Sonunda İmam'ın kafilesini durdurdu. Hz. Hüseyin (a.s) mecburen Fırat nehrinin yakınlarındaki Kerbela'da konakladı. Bunun üzerine Züheyr b. Kayn, İmam Hüseyin'e (a.s) şöyle dedi:
- Ey Allah Resulü'nün oğlu! Allah’a and olsun ki bizim için, şu anda bunlarla savaşmak, bunların ardı sıra gelecek olanlarla savaşmaktan daha kolaydır. Canım üzerine yemin ederim ki, kısa bir süre sonra bizimle savaşmak için çok sayıda insan gelecektir.
Hz. Hüseyin (a.s), Züheyr'e şöyle buyurdu:
- Ben savaşı başlatan taraf olmayacağım.
Hür, ne kadar sert bir tutum takınmış olsa da Hz. Hüseyin'e (a.s) karşı saygılıydı. Aşura günü, Ömer bin Sad ...
“”bu şahıs Hz. Sad bin ebi Vakkas’ın oğludur, babası yıllarca Hz. Hüseyin’in babası Hz. Ali as. İle omuz omuza savaşmış ve islamın emrinde çalışmış fedakar bir babanın oğluydu, şimdi de Yezide biat etmiş ve peygamber çocuklarına karşı savaşmaya gelmişti””
...ordusunu düzene koyarak her bölüğün komuta kademesini belirledi. Hür bin Yezid'i ise Temim ve Beni Hemdan kabilesinin komutanı olarak atadı. Ordunun düzeninin belirlenmesi ile artık ordu Hz. Hüseyin (a.s) ve adamlarına karşı savaşma pozisyonuna geçti.
Ömer b. Sad saldırı hazırlığına geçtiğinde, Hür b. Yezid ona şöyle dedi:
- Bu adamla (Hz. Hüseyin’le) savaşmak mı istiyorsun?
Ömer b. Sad dedi ki:
- Evet, Allah'a yemin ederim, hem de öyle bir savaş olacak ki en kolayı, başların kesilmesi ve ellerin bedenlerinden ayrılması olacaktır!
Hür, "Peki Hüseyin'in yaptığı önerilerden hiçbirisi sizi razı etmiyor mu?" dediğinde, Ömer b. Sad şöyle dedi:
- Eğer iş benim elimde olsaydı, kabul ederdim, ama senin emirin (Ubeydullah) kabul etmedi.
...Ömer bin Sad’ın ordusunda olan kendi kavminden Muhacir b. Evs adında birisi ona şöyle dedi:
- Ey Hür !
Ne yapmak istiyorsun? Saldırmayı mı düşünüyorsun?
Hür sustu ve titremeye başladı. Muhacir şöyle dedi:
- Ey Hür, Vallahi, senin hâlin insanı şüphelendiriyor. Allah'a yemin ederim ki, seni şimdi gördüğüm şekilde hiçbir savaşta görmedim. Eğer bana Kûfe ehlinin en cesuru kimdir diye sorsalar, senden başkasını göstermem. Sende gördüğüm bu hâl de nedir?
Hür şöyle dedi:
- Allah'a yemin ederim, kendimi, cennetle cehennem arasında görüyorum. Allah'a yemin ederim ki, parça parça olsam da, ateşe atılıp yakılsam da cennetten başkasını tercih etmem.
Hür bunları dedikten sonra atını mahmuzladı ve Hz. Hüseyin'in (a.s) karargâhına doğru sürdü.
Bu konuşmadan sonra Hür ordudan ayrıldı, artık imanı onun yanlış tarafta yer almasına izin vermiyordu !
Bu nasıl bir dindir, halifeliktir ki, siyasi makam ve hırs uğruna kendi peygamberin emanet ettiği ehline bile acımasız ve vahşi olabiliyor ?
Bu taraf beni Allahın rızasına götürmez ?
Bu taraf beni cennete götürmez, diye derin derin düşüncelerle bir köşeye çekildi ve yavaş yavaş Hz. Hüseyin'e (a.s) doğru yaklaşmaya başladı. Oraya doğru attığı her adım bile, yüreğinde tarif edilmesi imkansız olan bir mutluluğu yaşıyordu, özgürlüğü her zerresiyle hissediyordu !
Artık kalbi mutmain olmuştu, imanın lezzetini sanki yeni tadıyordu, fakat bu huzur ve mutluluk zamanının imamının tarafını seçtiği için, Allah’ın Ona ve kıyamete kadar, Onun gibi safını zamanın imamına biata çeviren herkese bahşedeceği bir mutluluktur...
O, ismi olduğu gibi artık Hür’dü...
Bugün bizler de, bu sevdaya adanmışız, Hür bir Seda ile zamanımızın imamına biat ettiğimizi bütün aleme ilan ediyoruz.
Hür Hz. Hüseyin'in (a.s) yanına vardığında, ona şöyle dedi:
- Ey Allah Resulü'nün oğlu! Ben senin dönmene engel olan, yolda seninle hareket eden ve seni bu mekânda kontrol altına alıp burada kalmaya mecbur kılan kimseyim. Allah'a yemin ederim, eğer onların senin sunduğun öneriyi kabul etmeyeceğini bilseydim, asla bunları yapmazdım. Şimdi yaptığım bu işlerden dolayı Rabbime tövbe etmiş olarak senin yanına geldim. Senin huzurunda ölünceye kadar canımla sana yardım etmek istiyorum. Acaba bunu benim için tövbe olarak kabul eder misin?”
Hz. Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
- Evet, Allah senin tövbeni kabul edecektir ve seni bağışlayacaktır. Sen, annenin adlandırdığı gibi gerçekten hürsün, dünyada da, ahirette de hürsün.
Hür, tövbe ettikten sonra, artık İmamın sadık bir askeri olarak, Ömer bin Sad’ın ordusunun karşısında başı dik ve kendinden emin olarak, durdu şöyle dedi:
- Ey kavim! Acaba Hüseyin'in size sunmuş olduğu önerilerden hiçbirisini kabul etmiyor ve Allah'ın sizi onunla savaşmaya müptela kılmasından korumasını istemiyor musunuz?
- Ey Kûfe ehli! Ananız yasınıza otursun! Siz Hüseyin'i davet ettiniz; ama yanınıza geldiğinde, onu düşmana teslim ettiniz. Canınızı ona feda edeceğinizi söylediniz; fakat sonra onu öldürmek için onun karşısında durdunuz; onu alıkoydunuz, boğazını sıktınız ve her taraftan onu sardınız. Böylece Allah'ın geniş yeryüzünde bir yere gitmesine, kendisini ve ailesini emniyete almasına engel oldunuz. Sonuçta o sizin elinizde bir esir gibi kaldı; kendisi için ne yarar sağlayabiliyor, ne de bir zararı kendisinden uzaklaştırabiliyor. Yahudi'nin, Hıristiyan'ın, Mecusi'nin, hatta Irak'ın hayvanlarının içinde yuvarlanarak su içtiği şu akmakta olan Fırat'ın suyunu ondan, çocuklarından, kadınlarından ve yârenlerinden esirgediniz, ondan içmelerine engel oldunuz. Hz. Muhammed'den (s.a.a) sonra onun evlatlarına ne kadar da kötü davrandınız! Eğer tövbe etmez, yapmakta olduklarınızdan vazgeçmezseniz, Allah susuzluk gününde (kıyamette) sizin susuzluğunuzu gidermeyecektir.
Bu sırada düşman ordusunun okçu birlikleri ona doğru ok atmaya başladılar. Her Zaman olduğu gibi, Hür sedaları susturmaya yeltendiler, Böylece Hür sözünü kesti ve Hz. Hüseyin'in (a.s) yanına döndü. Hür'ün tövbesi ile şehadeti arasında fazla bir zaman yoktu.
Hür, İmam'ın (a.s) ordusuna katılır katılmaz, savaş meydanına çıktı.
Hür, yiğitçe savaşıyordu. Atının yaralanmasına, kulak ve başından kanlar akmasına rağmen düşmana korkusuzca saldırıyordu. Düşman ordularından kırk küsurunu öldürdü. İbn Sad'ın piyade birlikleri Hür'e karşı bir şey yapamadıklarından hepsi bir anda saldırıya geçerek onu şehit ettiler.
Hz. Hüseyin’in (a.s) ashabı, Hür b. Yezid’in cenazesini getirdiler. Hz. Hüseyin (a.s) başucunda durdu ve yüzündeki kanları temizledi. Sonra şu cümleleri buyurdu:
- Sen, ananın adını koyduğu gibi hürsün, hem dünyada ve hem de ahirette hür ve azadesin.
Evet Hür özgür bir şekilde kararını Peygamber çocuklarından, İmamın tarafını seçerek kullandı, ve bize tarihi bir kurtuluş metodunu hayatını feda ederek gösterdi!
Bize en çok da, mücadele ettiğimiz doğru sandığımız bir yolda, eğer zamanımızın imamının tarafı değilse, mutlak surette safımızı değiştirmemiz gerektiğini öğretti.
Bizde bu dersi iyi almak zorundayız, Ya zamanımızın imamı ile olacağız ?
Yada sapmışların yoluna uyarız !
Herkes kendi kararını kendisi verecek, Hür gibi kararını İmametten yana koyanlara ne mutlu... Hür bir Seda ile, zamanımızın imamına biat edenlere selam olsun. (Meysem Tammar - HÜRSEDA)