Krizin Eşiğindeki Lübnan
Refik Hariri ile ilgili uluslararası mahkemenin son dayatması Lübnan’ın Mikati başbakanlığındaki hükümetini yeni bir sıkıntıyla karşı karşıya getirdi. Yeni hükümeti içte ve dışta büyük zorluklarla yüz yüze bırakacak bu gelişme, Ortadoğu’daki değişimlerle ilgili ilişkiler konusunda birçok soruyu gündeme getirmektedir.
Lübnan’ın eski başbakanı Sa’d Hariri’nin, Refik Hariri’nin öldürülmesini soruşturan uluslararası mahkeme ile ilgili davetiyeyi son günlerde Lübnan savcısına teslim ettiği söylenmektedir. Söz konusu davetiyelerde Hizbullah mensubu dört kişinin isminin geçtiği ileri sürülmektedir.
Bu mahkeme güvenlik şurasının 1757 sayılı kararına ve Birleşmiş Milletler beyannamesinin yedinci fıkrasına göre kurulmuş olup hükümetleri işbirliğine mecbur etmektedir.
Lübnan’ın eski başbakanı ve Refik Hariri’nin oğlu Sa’d Hariri ve onunla anlaşmalı partiler bu ceza hükmünü adalet için zafer olarak nitelendirip, nihayetinde bu dosyanın aydınlanmasıyla suçluların cezalandırılacağını ileri sürmektedir.
Resmi olarak henüz hiçbir isim belirtilmiş değil. 14 Mart grubuna bağlı basın organları önce birkaç Suriyeli yöneticinin isminin de listede bulunduğunu ileri sürmüş, sonra da bunu yalanlamışlardı. Mustafa Bedreddin (Sami İsa ismiyle maruf İmad Muğniye’nin damadı), Selim Eyaş (Ebu Selim), Esed Sabra ve Hasan Anisi. Resmi olmayan açıklamalar bu dört ismin Lahey’deki uluslararası mahkemeye katılmaları için davet edildiklerine işaret etmektedir.
Henüz suçlu ve mahkum kabul edilmeyen sadece müttehem kabul edilen bu insanların beraatları da yargılanma aşamasında beyan edilebilecek. Bazı haberler bunların şahid olarak çağrıldığını ileri sürmektedir. Büyük ihtimalle bu fihriste gelecekte başkaları da eklenecek. Zira uluslararası mahkemenin çalışma alanı Refik Hariri’den sonra Lübnan’da meydana gelen olayları ve bu olaylarda öldürülenleri de kapsayabilir.
2005 yılında Refik Hariri’nin öldürülmesinden birkaç gün sonra bu dosyanın savcısı Lübnanlı dört komutan için yakalama emri çıkarmıştı. Bu insanlar, dört yıl hiçbir itham olmaksızın zindanda tutuldular. Hiçbir kanuni ve hukuki açıklama olmadan da serbest bırakıldılar. Ardından Amerika, hiçbir delili olmaksızın Suriye hükümetini Hariri cinayetiyle itham etti.
Hizbullah ve 8 Mart Grubunun patileri bu mahkemenin siyasi olduğunu ileri sürmektedirler. Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bu partinin hiçbir üyesini teslim etmeyeceğini defalarca dile getirdi. Mahkemenin tarafsızlığı ya da siyasi oluşuyla ilgili konu hem Lübnan’da hem de Lübnan dışında beş yıldır tartışılmaktadır. Yukarıda geçen isimlerden birkaç yıl önce Amerika, Avrupa ve İsrail basınında defalarca bahsedildi. Bu durum mahkemenin Lübnan, Hizbullah ve onların müttefikleri üzerinde baskı aracı olarak kullanılmasına yol açmaktadır.
Lübnan için zihinlere takılan soru, mahkemenin yargıyla ilgili bu çağrısını neden şimdilerde izhar ettiğiyle ilgilidir? Yani bu, neden Lübnan’da Batının desteğindeki azınlık kesimin içinde bulunmadığı yeni hükümetin işbaşına gelmesine denk getirildi? Böyle bir tutum Lübnan topraklarının İsrail’in elinden kurtarılması ve direnişin devam etmesini isteyen Lübnan hükümetinin faaliyet ve programlarını etkileme amacı taşımıyor mu? Neden altı yıl önce hazırlanan mahkemenin hükmü Lübnan’ın eski hükümetinin ihtiyarına bırakılmadı? Acaba hükmün verilmesinin bölgesel değişiklikler özellikle de Suriye’nin içinde bulunduğu gelişmelerle ve bu ülkenin Lübnan’daki etkisini azaltma ile ilgili zamanlamayla irtibatı mı gözetlenmektedir?
Bu dosya öncelikle Suriye’yi müttehem olarak ortaya koymuştu. Daha sonra Sa’d Hariri, Şam’ı babasının teröründen beri kıldı. Nasrullah ile yaptığı görüşmede nihai araştırmanın Hizbullah’ın bazı mensuplarına dayandığını, Hizbullah genel sekreterinin bunlarını kendi başına iş yaptıklarını ileri sürmesini, böylece Hizbullah’ın itham altında kalmayacağını ileri sürmüştü. Hizbullah’ın rehberi ise bu teklifi kabul etmedi.
Uluslararası mahkeme Refik Hariri’nin terörünü siyasi değil, müstakil bir şekilde tarif etmektedir. Ancak bazı tahlilciler, birkaç yıl önce muhtemel müttehemlerin isimlerinin uluslararası basında yer almasıyla mahkemenin tarafsızlığının sorgulanabileceğini ileri sürmektedir. Hatta İsrail ordusunun eski komutanı iki yıl önce yaptığı açıklamada mahkemenin hükmünün açıklanmasının Lübnan’da krizin ortaya çıkmasına yol açacağını dile getiriyordu.
Hizbullah, bu ithamların Lübnan’da yaşayan halklar arasında tefrika oluşturma, bu ülkedeki gruplar arasında sürtüşmelere yol açma ve israil’in otuz üç günlük savaştaki yenilgisinin eserlerini silme amacı taşıdığını ileri sürmektedir. “Şii” Hizbullah’ın “Sünni” Refik Hariri’nin terörüyle itham edilmesi, bu ülkede taraflar arasında sürtüşme çıkarmak için yeterli sebeplerdendir. Aynı proje daha önce Irak’ta da işleme konulmuştu.
Bu arada Lübnan hükümeti çalışma programını açıkladı. Birkaç gün içinde Mecliste güvenoyu almak için çabalayacak. Programında uluslararası mahkeme ile işbirliğine kısaca işaret edilmiş. Oysa azınlık 14 Mart grubu bunu yeterli görmemektedir. Kanunlara göre Lübnan hükümeti takip altındaki şahısları bir ay içinde mahkemeye teslim etmek zorunda. İsmi zikredilen dört kişi mahkemenin istediği kişilerse, bu insanlar İsrail karşı mücadeledeki konumlarından dolayı gizlice yaşamaktadırlar. Diğer taraftan İsrail bunları katletmek için yoğun çaba harcamaktadır. Bunlara ulaşmak ise o kadar kolay görünmemektedir.
Lübnan hükümeti takip altındaki şahısları Lahey’deki mahkemeye teslim etmezse ya da edemezse, gıyabi mahkemeleri başlayacak. Siyasi olarak bazı şahısları itham eden bu mahkeme, parti ya da grupları itham etmemektedir. Oysa siyasi olarak Hizbullah’ın itham edilmesi durumunda, bu partiye karşı baskı oluşturma ve hatta israil’in saldırılarına zemin hazırlama gibi gelişmeler söz konusu olabilir.
Yazan: Seyyid Muhyeddin Sacidi
Çeviren: Ahmet Dağcı