'28 Şubat'tan sonra İran'dan nefret eden, ABD'yi dost sayan bir anlayış oluşturuldu'
Milli Gazete Yazarı Fatih Yılmaz, Independent Türkçe için Erbakan Hoca'yı ve 28 Şubat sürecini kaleme aldı. Yılmaz, 28 Şubat sonrasındaki gelişmeleri ve bugünü analiz ederek hükümeti eleştirdi
'Necmettin Erbakan, 28 Şubat ve sonrası' başlıklı yazıdan önemli bir kesit şöyle:
28 Şubat post-modern darbesinin yaşanma sebebi aslında Refah Partisi'nin iktidar olması, Necmettin Erbakan’ın yani alnı secdeye giden bir adamın başbakan olması değildir.
Necmettin Erbakan’ın başbakan olarak bütün dünyayı etkileyecek ve küresel sömürü sisteminin planlarını bozacak hamlelere imza atmasıdır.
Eğer Necmettin Erbakan dünyayı yöneten güçlerle anlaşma yoluna gitseydi kuvvetle muhtemel son nefesini başbakan ya da cumhurbaşkanı olarak verirdi.
Necmettin Erbakan’ın uzlaştırıcı, ırkçılık ve mezhepçiliği yok eden politikaları elbette küresel sömürü sisteminin patronlarının işine gelmemiştir.
Necmettin Erbakan’ın yönettiği Türkiye, dünyanın kan emici patronları nezdinde kaybedilmiş Türkiye anlamına gelmiştir.
Türkiye’yi kaybetmek ise başta İslam dünyası olmak üzere Asya ve Afrika’nın da kaybedilmesi anlamına gelmektedir.
Pekâlâ, 28 Şubat post-modern darbe sürecinde neler yaşanmıştır?
Her şeyden evvel cumhuriyet tarihinde ilk defa kalıcı laik-dindar ayrışmasının temelleri atılmıştır.
Ana haber bültenleri, dindarların canavar olarak gösterildiği tiyatro sahnelerine dönüştürülmüştür.
Bir taraftan dindarlar kendileri dışındaki herkesi katletmeye hazırlanıyor algısı oluşturulurken diğer taraftan ordu ile laiklerin fikir ve gönül birlikteliği sağlamlaştırılmıştır.
Adeta taş devrinden kalma canavarlar gibi gösterilen dindarlar, Necmettin Erbakan’ın askerleri gibi gösterilirken bunların dışındaki tüm organizasyon ve kurumlar Refah-Yol hükümetine karşı motive edilmiştir.
Demokrasi rafa kaldırılmış, kanunlar yok sayılmış ve sivil toplum kuruluşlarının en basit çalışmalarından, İmam Hatiplere kadar birçok alanda yasaklar hızla devreye sokulmuştur.
Türkiye adeta televizyon kanalları ve gazeteler üzerinden yürütülen algı operasyonları ile tam bir ucuz panayır alanına dönüştürülmüştür.
Gün içerisinde organize edilen ahlâktan yoksun, insani değerlerden uzak tiyatrolar akşam haberlerinde ve ertesi gün çıkan gazetelerde servis edilmiştir.
Nihayetinde 16 Ocak 1998 tarihinde Türkiye’nin en büyük partisi olan Refah Partisi “laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı olduğu” iddiasıyla kapatılmıştır.
Necmettin Erbakan ve arkadaşlarına siyaset yasağı getirilmiştir.
Her zaman olduğu gibi algılar galip gelmiş gerçeklerin üzeri örtülmüştür.
Sadece Necmettin Erbakan’ın Türkiye’yi küresel sömürü sisteminden kurtarma çabası değil bir model olarak sömürülen bütün ülkeleri uyandırma gayreti yok edilmiştir.
28 Şubat sürecinin başta ABD, AB ve İsrail olmak üzere dış mihraklar tarafından organize edildiği gerçeği gizlenmiş, üzerine konuşulmamış ve planlayıcıların laikler ve ordu olduğu algısı zihinlere kazınmıştır.
Diğer tüm darbelerde olduğu gibi 28 Şubat post-modern darbesinin de sonrasında yaşanan olayları dikkatle gözden geçirmek önem arz etmektedir.
Türkiye’nin ABD ile stratejik ortaklığı sağlamlaştırılmış ve AB’ye üyelik yalanına tekrar gerçeklik kazandırılmıştır.
Afganistan ve Irak’ın işgaline ortak olunmuş ve İslam dünyasında bugün yaşanan kaosun temelleri atılmıştır.
Bir ülkeyi madden kalkındıracak olan üretim ekonomisinin üzerine beton dökülmüş ve borca dayalı, sömürüye uygun ekonomi modeli uygulamaya koyulmuştur.
En çok kâr eden şirketlerin, binlerce çalışanın eve ekmek götürdüğü fabrikaların yerini faiz sisteminin tahsilat merkezleri olan bankalar almıştır.
Ülkemiz tarım ve hayvancılıkta kimsenin hayal dahi edemeyeceği noktalara gerilemiştir.
Dinler arası diyalog çalışması yürütülmüş ve Müslümanların inanç dünyasına darbe üstüne darbe indirilmiştir.
İran’dan nefret eden ve buna karşılık ABD’yi, AB ülkelerini, İsrail’i seven, dost kabul eden bir anlayış oluşmuştur.
Faizi meşru gören bir garip modern ötesi Müslüman tipi gelişmiştir.
Avrupa Birliği'ne girme yalanına ağlarken bir de AB Bakanlığı kurulmuştur. İsrail ile ticaretimiz artmıştır.
Türkiye hiçbir dönemde 28 Şubat post-modern darbesi sonrasında olduğu kadar sömürülmemiş ve savrulmamıştır.
28 Şubat post-modern darbesi o zamana kadar yapılan darbelerden farklı olarak yönetime el koymadan ve
Sincan’daki gösteri dışında askeri sokağa çıkarmadan yapılmıştır.
Sincan’da sokağa çıkarılan tanklar 28 Şubat sürecinin bir tiyatro sahnesi edasıyla yürütülmüştür.
28 Şubat darbesi medya eliyle ve algı yönetimleri ile kurgulanmış ilk teatral darbe olarak tarihin kirli sayfalarında yerini almıştır.
Darbe sonrasında özellikle sekiz yıllık kesintisiz eğitim modeli ile on binlerce vatan evladı ülkelerini terk ederek yurt dışında tahsil hayatını sürdürme yoluna gitmiştir.
Bu bağlamda en büyük beyin göçlerinden birinin yaşanmasına vesile olarak farkını ortaya koymuştur.
Gelelim bugüne.
28 Şubat post-modern darbesi döneminde demokrasinin rafa kaldırıldığından bahsetmiştik;
Peki bugün Türkiye herkesin ve her kesimin özgür bir şekilde fikirlerini ifade edebildiği ve inandığı gibi yaşayabildiği bir ülke midir?
Bugün Türkiye rantiyenin ve faiz lobisinin semirildiği bir ülke değil midir?
Bugün başta ABD ve AB olmak üzere küresel güçler Türkiye ile işbirliği içerisinde değil midir?
28 Şubat'ta adalet katledildi, hukuk darbe aldı, kararlar tek merkezden geldi ve uygulandı.
Bugün yaşadığımız Türkiye’de sokağa çıktığınızda size kaç kişi adaletin tam manasıyla işletildiğinden bahsedebilir?
Hukuk sisteminde çalışanların bile adaletsizlikten yakındığı bir ülke haline gelmedik mi?
Sahiden, bugün hâkimler hür iradeleri ile kararlarını verebiliyor mu?
28 Şubat sürecinde medyada yaşananları hatırlayın bir de bugün karşımızdaki medyaya bakın. Sizce arada ne kadar fark var?
Gazeteciler, yazarlar, aydın geçinenler, işadamları ne yapıyor, ne anlatıyor?
Gerçekten herkes hissettiklerini ve yaşadıklarını mı konuşuyor yoksa bir takım sebeplerden dolayı konjonktürel konuşmalar mı yapıyor?
Kısaca bugün özgürlükler denildiği zaman aklımıza ne geliyor?
Türkiye bugün deneme yanılma yoluyla yönetilmektedir ve yönetenler hakikati sürekli ıskalar hale gelmiştir.
Gerek ekonomik, gerek sosyal hayatta ve özellikle de dış politikada tüm kurum, kuruluş ve anlayışlar bir çıkmazın içerisine girmiştir.
Belki Necmettin Erbakan’ın savunduğu idealleri tekrar hatırlamak, gözden geçirmek, uygulamaya çalışmak bir çıkış yolu olabilir.
Kendisini rahmetle ve minnetle anıyoruz. (Independet Türkçe)