Sünni-Alevi İlişkisi
Birilerinin Alevilere “düşman öteki” olarak Sünnileri işaret etmesinden sonra Aleviler şöyle düşünmeye başladılar: “Alevilik Sünniliğin dışındadır; Sünnilik devletin mezhebidir ve din görüşüdür; Sünniler Alevilerin taleplerinin devlet tarafından yerine getirilmesine karşıdırlar; tarihte uğradıkları büyük mağduriyetin sorumluluğu Sünnilere aittir; Sünni Diyanet bizi içine almaz.”
Sünnileri Alevilerin gözünde ötekileştirenler, Alevilerin devletle olan sorunlarını Sünnilerle bir hesaplaşmaya dönüştürdüler. Sanki tarihte başlarına ne geldiyse bunun sorumlusu Sünnilik veya Sünnilermiş gibi.
Bu ötekileştirme yanlıştı, haksızca idi ve maksatlıydı. Zira devlet, Alevilere olduğu kadar Sünnilere de uzak, kendi varlığına âşık, narsist bir aygıttır. Sadece kendine güvenir, kendi varlığını temel alır. Devlet, Sünniliğin referansı Kur’an ve Sünnet’in âlem tasavvurunu, dünya görüşünü, amir sosyal, ekonomik ve siyasi hükümlerini iptal etmişken Sünnilere, asli kurucu unsur kendileriymiş fikrini aşılayarak ana gövdeyi devletin destekleyici unsuru olarak kullanmıştır. Bu sayede Sünniler, dinin ruhuna aykırı bir devleti sahiplenmenin engin hazzı ve güveni içinde din-dışı (laik, seküler ve profan) bir siyasetin koruyucusu olmuş, her cuma hutbesinde iktidarın bekası için dua etmişlerdir. Gün gelmiş, devletin ruhu Sünnilerin bedenine girmiş, zulüm ve hak ihlalleri Sünnilerin bekâ davası haline gelmiştir. Sünniler zulmü, faili meçhulleri, yolsuzlukları, rüşveti, muhalifleri sindirmeyi, işkenceyi, darbeleri, darbecileri tolere ederlerken; her darbe döneminde Sünni tarikat şeyhlerinin ve âlimlerin neden sürüldüklerini, Risale-i Nur okumaktan başka suçu olmayan binlerce insanın neden hapishanelere atıldığını, niçin 163’le insanların süründürüldüğünü, bu yağma düzeninin neden milyonları yoksullaştırdığını sormayı akıl edememişlerdir. Devletin Sünniliği, Sünni bilinci uyuşturan bir narkoz işlevi görmüştür, bugün de aynı işlevi görmektedir.
Aleviler de kendi sorunlarıyla uğraşırken, “Neden Alevilerin ötekisi olarak Sünnilik, devletin dini olarak Sünnilik ve tarihsel mağduriyetin müsebbibi olarak Sünnilik ve Sünnilerdir?” soruları üzerinde düşünmemişler, onlar da Sünniler gibi engin bir devlet dogmatizmi içinde provoke olmayı gönüllü olarak kabullenmişlerdir. Devlet Sünnilere Alevileri, Alevilere Sünnileri tehdit unsuru göstermek suretiyle iktidarını sürdürmektedir. İşte bu mezhepler arası kurulan düzen yanlıştır, haksızlıktır, çatışmaları körükleyicidir.
Devlet, Alevilerin inançlarını, inançlarının kaynaklarını ve modern kentte nasıl bir Alevi pratiği olabileceğini öğrenmelerine imkan vermedi ama mitoloji ve folklorik unsurların Alevilikle özdeşleşmesine ses çıkarmadı. Çünkü mitolojik ve folklorik Alevilik, her türden politik manevra için kullanışlıdır. Hz. Ali “mitolojik bir figür” olduğu sürece Muaviye düzenine zarar vermez.
Modern zamanın Sünnileri gibi Aleviler de kentin ve göçün ürünüdürler. Tarihte Aleviliği var kılmış ritüeller, folklorik ögeler ve mitolojik retorikler modern kentte tutunamıyor, bir tür çözülme hali yaşıyor. Buna karşı inancı muhafaza edebilmek için güçlü referanslara ihtiyaç var, bu da yazılı kaynaklarda mevcut. Siyasi iktidarlar engelleyici rol oynamasalardı zaman içinde kaynak arama ihtiyacı Sünnilik ile Aleviliği bir noktada buluşturabilirdi.
Sünniler de Aleviler de devlet denen istilacı, inhisarcı bir aygıtla karşı karşıya bulunuyoruz. Herhangi bir mezhep ve inanış devletin kurucu unsuru veya sabit felsefî paradigması değildir. Devlet, güç ve iktidarın temerküz ettiği aygıttır. Kim bunu ele geçirirse, onun güç ve iktidarını kullanır, diğerlerini ezer. Mezhep mensuplarının ortak mücadelesi bu canavarı ehlileştirip hukuk dairesi içine çekmektir. Bu devlet Sünni olur Alevi’yi yutar, Alevi olur Sünni’yi ezer.
Alevilerin sorunu Sünnilerle değil, devletledir. Ve bu sorun cemevlerinin ibadethane statüsünde kabul edilip edilmemesi noktasında toplanır. Sünnilerin cemevlerini ibadethane kabul edip etmemesi onların bileceği iştir. Aleviler bunu Sünnilerden değil, devletten talep etmelidirler. Bazı Sünniler bu talebe karşı çıkıyorsa onlar kendilerini devletle özdeşleştirdiklerini zannediyorlar, gün gelir devlet onlara da dişlerini gösterir. (Zaman)