Şimdi sırada ne var?
“Suriye’de IŞİD bitti” denildiğine göre ABD’nin çekilmesi ve YPG’ye verdiği askeri desteği sonlandırması bekleniyor. Acaba öyle mi? ABD, Suriye’de ve etki alanları üzerinde Rusya ve İran lehine olacak bir geri çekilmeyi göze alabilir mi? Washington’da İran karşıtı şahinlerin pozisyonu güçlenirken ABD neden çekilsin? Suud-i Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Washington arasında İran’a karşı yeni bir hat kurulduğuna dair ciddi işaretler var. Trump yönetimi Riyad ve Tahran arasında giderek artan gerilimin yanı sıra Riyad, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn öncülüğünde Katar’a yönelik ambargoda da teşvikçi rol oynadı.
Mesele Suriye’den ibaret değil tabii ki. Suriye, daha geniş bir bölgeyi içine alan kapsamlı bir stratejinin parçası. ABD 2001’den bu yana çatışmalı bölgelerde 5.6 trilyon dolar harcamış. ABD bu harcamalara dayanak teşkil eden orta ve uzun vadeli beklentilerinden vazgeçebilir mi? ABD, 16 yıldır Afganistan’da, 14 yıldır Irak’ta. Askeri harcamaların büyük kısmı bu iki ülkedeki operasyonlara ve sözde ‘yeniden inşa’ programlarına gitti. Afganistan’a, Irak’a barış ve düzen getiremeyen, hatta daha fazla kan dökülmesine sebebiyet veren ABD’nin Rusya ve İran’ın güçlü pozisyonlar elde ettiği Suriye’den elini çeker mi dersiniz? Afganistan ve Pakistan’ın Çin’in giderek artan nüfuzunu dengelemekle ilgili olduğunu da unutmayalım.
“Pentagon”da uzun yıllar stratejist olarak görev yapan Thomas P. M. Barnett, 2005’de yayınladığı “Pentagon’un Yeni Haritası/Harekat Planı/Yaratmaya değer bir gelecek” başlıklı kitabında, İslam havzalarını ‘küresel ekonomik sistem’e entegre etmek için hazırlanan stratejiyi tarif ediyordu. Sistemin Merkeziyle bağlantısı zayıf İslam ülkelerini “Boşluk” olarak yorumlayan Barnett, ABD’nin bu boşlukları daraltmak için, odağında Pentagon’un yer aldığı karmaşık ve geniş kapsamlı bir stratejiden bahsediyor. Daha doğrusu, ‘teröre karşı küresel savaş’ perdesiyle yürütülen stratejinin felsefesini yapıyor. Barnett, 1995 yapımı “Olağan Şüpheliler” filminin organize suç örgütünün efsaneye dönüştürülen ana karakteri “Kayser Soze” üzerinden bakın nasıl Usame Bin Ladin ve Musab ez- Zerkavî betimlemeleri yapıyor:
“Yol boyunca, kısmen düşmanımızı somut bir simayla tanımlamak için, kısmen de bu tipler dikkatimizi düşmanlarımızın kötülüğüne çektiği için nice Kaiser Soze’ler yaratacağız. Halkımızın zihninde tutarlılıkla yarattığımız her şeye kadir tip Bin Ladin mi, el- Zerkavî mi? Sonuçta bunun bir önemi yok. Çünkü onlar olmasaydı, onları yaratmamız gerekecekti. Aslında onlar yakalandığı ve öldürüldüğü anda yerlerine yenilerini getirmemiz gerekecek. (..) Teröre karşı küresel savaşta defalarca gösterdiğimiz gibi, bizim çatışmamız etki altında kalmış uluslarla değil, onların arasında bulunan kötü aktörlerdir. Ortadoğu ile veya İslam’la savaşmıyoruz, dünya çapındaki ve bölgedeki Müslümanların Merkez’le barışçıl yollardan birleşmesini sağlamak için yok etmek istediğimiz bir dizi totalitarizm yanlısıyla savaşıyoruz. Bu nedenle bu öcüler mücadelede faydalı olmakla kalmaz, aynı zamanda mücadeleyi tanımlar.”
Zerkavî 2006’da Irak’ta, Bin Ladin ise 2011’de Pakistan’da öldürüldü. Afganistan’a ve Irak’a barış gelmediği gibi yeni aktörler ortaya çıktı. Öyle anlaşılıyor ki Pentagon “boşluk” yaratarak “sürekli savaş” halinde kalmayı yeğliyor. O halde Suriye’de IŞİD bittiyse, yerini bir başkası mı alacak? Diğer yandan, insanlık için hayır getirmediği, aksine dünya servetini yüzde 1’de yoğunlaştırdığı net olarak ortaya çıkan ‘küresel ekonomik sistem’in yaşaması için yürütülen savaş, kirli bir savaş. Bölge güçleri kafa kafaya vermedikleri sürece kirli oyunda kolaylaştırıcı rol oynayacaklar. Bu yüzden kendi barışımızı kendimiz sağlayalım diye yırtınıp duruyoruz. (Yeni Şafak)