HÜDA PAR'dan Devlete kritik uyarı
15 Temmuz gecesi yaşadıkları ve sonrasıyla ilgili ilkez konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Devletin bundan sonraki hamlesi ne olmalı?" sorusuna, "Temizliği iyi yapmalı. Bu bağırsak temizliği gibi değil, diyaliz gibi olmalı" şeklinde Devlet ve Hükümet yetkililerine kritik bir uyarıda bulundu.
Haber10 Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Polat'ın Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz:
Geçen hafta cuma gecesi TSK'ya ve diğer kritik kurumlara sızmış FETÖ'cü cuntanın kalkıştığı darbe girişiminin üzerinde bir hafta geçti. O talihsiz gecede yaşananlar bir Hollywood filmi değil gerçekti. Cuntacılar, Genelkurmay Karagahı'na girdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast girişiminde bulundu,TBMM ve Emniyet binasını vurdu; halkın üzerine kurşun yağdırdı. İşte o halk, destansı bir direniş gösterdi, önce darbeyi püskürttü, sonra meydanlarda iradesine sahip çıktı, başladığı demokrasi nöbetini sürdürüyor. Kalkışma önlendi ancak tehlike henüz geçmiş değil. Hala renk vermemiş kripto cuntacıların olduğu biliniyor.
O zor, karanlık ve en uzun gecenin ülkeye yaşattığı travmadan kurtulmak için daha uzunca bir süreye ihtiyaç duyulduğu aşikar. Gerek ülkenin kurumları gerekse sokaktaki vatandaş, ortaya çıkan fotoğraf karşısında büyük bir şok yaşadı. İşin doğrusu kimse orduda ve ülkenin diğer kurumlarda bu kadar büyük bir sızmanın olabileceğini tahmin etmemişti. Akla gelmeyen başa geldi; 10 binin üzerinde kişi şimdi gözaltında.
Medyada her ne kadar işin ağırlık merkezi Ankara ve İstanbul olarak yer alsa da yurdun dört bir yanında benzer bir travma yaşandı. Haber10 Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Polat 15 Temmuz gecesi yaşananların özellikle Güneydoğu Anadolu'daki etkisi ve sonrasına dair Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile konuştu. Devletin önemli makamlarını ele geçirenlerin hırslarının başlarına bela açtığını belirten Başkan Yapıcıoğlu, "Bu ciddi kalkışmanın başarı şansı yoktu. Meydanlara çıktık. Halk genel anlamda iyi bir sınav verdi. Şükürler olsun ki darbeciler amaçlarına ulaşmadılar. Hafızalarda yaşanmış acılar tazelendi ve bu tedirgin etti." dedi. Devlete kritik bir uyarıda da bulunan Yapıcıoğlu, "Temizliği iyi yapmalı. Bu bağırsak temizliği gibi değil, diyaliz gibi olmalı." dedi.
Bütün bu yaşananları kitlenizin bakış açısıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zaten kamuda ciddi şekilde kadrolaşmış, orduda, emniyette, eğitimde, istihbaratta önemli mevkilere elemanlarını yerleştirmiş bir yapı, kadroların tamamını ele geçirmek ve önünü kesmek isteyenleri tamamen ortadan kaldırmak, bertaraf etmek için bir teşebbüste bulundu. Bu kadar hırs, bu doyumsuzluk başlarına bela oldu. Hırs sebeb-i hasarettir. İşin bir yönü böyle. Diğer taraftan bakıldığında şunu da görüyoruz. Önemli makamları ele geçirdikleri günden beri o kadar çok insanın hakkına girdiler, o kadar çok zulümlerin altına imza attılar ki, haddi hesabı yok. Bu güruhun gadrine maruz kalanlar o kırık kalpleriyle beddua etmeye başladılar. Mazlumun bedduasıyla Allah arasında perde yoktur. Son kalkışmadan sonra darbeci çete ve diğer kurumlar içindeki uzantılarına yapılanların dozu kaçsa bile onlara ağlayacak veya hayır duada bulunacak kimseyi bulamayacaklar. Milletimiz büyük bir badire atlattı -inşallah atlatılmıştır- ama sonuçları itibariyle büyük hayırlara kapı da aralayabilir. Krizleri fırsatlara çevirmek mümkündür ve bu kriz de önemli bir fırsata çevrilebilir.
Türkiye'nin geldiği süreçte böyle bir kalkışma bekliyor muydunuz?
Böyle bir risk her zaman için vardı. Uzun bir süredir, 27 Nisan e-muhtırasından bu yana darbeler döneminin kapandığı söyleniyordu. Fakat biz darbe teşebbüslerinin her zaman olabileceğini söyleyegeldik. Halkın direnciyle karşılaşan ve püskürtülen bu kalkışmadan sonra darbe heveslilerinin cesaretleri kırılmış olabilir. Ancak bundan sonra da darbeye teşebbüs edenler olabilir.
Duyduğunuz ilk anda ne hissettiniz?
Bu teşebbüsün başarı şansının olmadığını düşündüm. Kalkışmanın ciddi olduğu, bu işe kalkışanların kan dökmeyi göze aldıkları belliydi. Ancak bir darbenin başarılı olabilmesi için gerekli minimum desteği bulamayacakları, en azından siyaset kurumu ve basın içerisinde onlara açıktan destek verecek kimsenin bulunmadığı görülüyordu.
Bölgenin sosyolojisini çok iyi bilen bir partisiniz. O an İstanbul’daki bir vatandaştan farklı düşündüğünüz, aklınızdan geçen bir sürü farklı nokta olmuştur. Bölge adına ne düşündünüz?
Allah korusun eğer darbe gerçekleşmiş olsaydı bütün memleket bundan ciddi bir zarar görecekti. Ancak bölge insanı, özellikle orta yaş ve üzerindeki insanlar iyi hatırlayacaktır; 1980 askeri darbesinden sonra memleketin batısı normale döndükten sonra da doğusunda sıkıyönetim ve sonrasında OHAL uygulaması uzun süre devam etti. Keza 28 Şubat post modern darbesinden sonra da benzer şekilde en çok bölge insanı etkilerini yaşamaya devam etti. Hatta halen 28 Şubat yargısının kararlarıyla haksız yere cezaevinde yatmaya devam edenler var. Yeni bir darbe girişimi geçmiş uygulamaları hatırlatıyor ve “yine mi” dedirtiyor.
Bakanlar Kurulu üç ay süreyle OHAL ilanına karar verdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hükümet cenahı dünden bu yana bu kararın sadece darbecilere karşı daha etkin mücadele edebilmek için alındığını, vatandaşın hayatını olumsuz yönde etkileyecek hiçbir uygulamanın görülmeyeceğini; kanunlarla düzenlenmiş OHAL yetkilerinin tümünün kullanılmayacağını söylüyorlar. Umarım öyle olur. Daha önceki OHAL kararları alınırken de bunun teröristlerle ve terörle daha etkin bir şekilde mücadele etmek ve vatandaşın emniyet ve huzurunu sağlamak için zaruri olduğu söyleniyordu. Fakat sonuçta OHAL bölgesinde yaşayan herkes olumsuz anlamda uygulamalardan etkilendi.
Meydanlara çıkma kararını nasıl aldınız?
Yaşananların darbe teşebbüsü olduğu ve işin ciddi olduğu anlaşılınca buna karşı bir şeyler yapmak gerektiğini düşündük. Hemen yakındaki GİK üyesi arkadaşlarla bir araya geldik, farklı şehirlerde bulunanların bir kısmıyla telefon görüşmeleri yaptık ve sonuçta böyle bir karara vardık. Hemen aynı gece kararımızı tabanımıza ve kamuoyuna da duyurduk. Sonuca ulaşması halinde darbenin hedefi haline gelecektik. Bu riski almaya değerdi, darbeyi püskürtmenin en etkili yolu buydu. Şükürler olsun ki pek çok kişi ve kesim darbeye karşı durunca amaçlarına ulaşamadılar.
Bölgedeki vatandaşın psikolojisi nasıldı? Geçmişte yaşanan acıların yaşatılacağı hissi ve tedirginliği var mıydı?
Darbe gerçekleşmiş olsaydı pek çok kişi ve kesim bundan ciddi zararlar görecekti. Normale dönmek daha öncekilerde diğer bölgelere göre daha uzun bir zaman almıştı. Hafızalarda yaşanmış acılar tazelendi ve elbette bu tedirgin etti.
Tabanı nasıl teskin ettiniz?
Tabanımız mütevekkildir, hakkında takdir edileni sabırla, metanetle karşılar. Şimdiye kadar yaşanan olaylarda tabanımızı kontrol etmekte zorlanmadık. İlk verdiğim mesajda kalkışmanın ciddi, ancak başarısızlığa mahkum olduğunu söyledim.
Şu an bölgede durum ve insanların psikolojisi nasıl?
Her yanda olduğu gibi halk sokaklarda ve darbecilere geçit vermeyeceğini gösteriyor. Darbeyi engellemiş olmanın huzurunu yaşıyor insanlar.
Bu sürecin bölge huzuruna etkisi nasıl olacak?
Daha önce yaşanan bazı hukuksuzlukların nedeni olarak gösterilen paralel çete temizlenecek. Artık hukuksuzluk ve haksızlıkların, yanlışlıkların mazereti kalmayacak. Buna rağmen olumlu anlamda değişiklik olmazsa faturası hükümete kesilecek. Hükümet de bunun farkında olmalı. Bu nedenle bölgenin huzuruna netice itibariyle olumlu katkısı olacağını düşünüyorum.
Muhalefet ve diğer siyasi partilerin bu süreçteki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel anlamda iyi bir sınav verdiler. Ancak girişimin başarısızlığına üzülenler de vardır. İsim vermeye gerek yok. “Darbeciler, darbecilere darbe yapmaya kalktı. Darbe başarılı da olsa çok değişiklik olmayacaktı” diyen siyasetçiler var.
Bu örgütün devlete bu kadar sızmasını nelere bağlıyor ve nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok iyi takiye yapıyorlar. 12 Eylül cunta yönetimi dahil bütün hükümetlerle iyi geçindiler. Tek istisnası merhum Erbakan’ın hükümetiydi. AK Parti hükümeti döneminde de iyice kadrolaştılar. En alt düzeydeki bir memuriyete bile kendi adamlarından başkası yerleşmesin diye olağanüstü bir çaba ortaya koydular ve kimsenin aklına gelmeyecek hilelere başvurdular. Bütün kadroları ele geçirdiklerinde kim yükselirse yükselsin kendi elemanları olacaktı. Yönetici durumundaki kişileri bulundukları makamlardan indirmek suretiyle yerlerine yerleştiler. Onları indirmek için de her türlü komployu, kumpası kurdular ve bütün bunları meşru gördüler. Öyle bir duruma geldiler ki hükümete kendileri talimat verecek kadar işi ileriye götürdüler ve ipler koptu. Takke düştü kel göründü.
Devletin bundan sonraki hamlesi ne olmalı?Temizliği iyi yapmalı. Bu bağırsak temizliği gibi değil, diyaliz gibi olmalı. Düzen ve denge yeniden sağlanmalı. Yapmış oldukları haksızlık ve zulümler telafi edilmeli.
Yargılama süreciyle ilgili olarak ne söylemek istersiniz?
Adaletten şaşmamak lazım. Onlar adil yargılama yapmadılar ancak onlar bile adil yargılanmalı. Adalet hiçbir şeye feda edilemez.
Toplumdaki idam taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Meclis bugün idam cezasını geri getirecek bir düzenleme yapsa bile düzenleme tarihinden önce işlenen suçlara uygulamak mümkün değil. Ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri şudur: Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanun arasında fark varsa, sanığın lehine olan hüküm uygulanır. Ancak idam cezası geri getirilirse belki bundan sonraki darbe teşebbüsünde bulunmayı düşünenler için caydırıcı olduğu düşünülebilir. Şunu unutmamak gerekir ki hiçbir darbeci, başarısız olacağını düşünmez. Başarılı olduğunda da zaten kahraman, kurtarıcı olmuştur. Bu nedenle de ceza kanunlarında “darbe yapma suçu” değil “darbeye teşebbüs suçu” düzenlenir. (Hürseda Haber)